Sekiz saatlik Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı ardından yayımlanan bildiriye o alışıldık hava hâkimdi. Sekiz saatlik toplantı...

Sekiz saatlik Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı ardından yayımlanan bildiriye o alışıldık hava hâkimdi. Sekiz saatlik toplantı ve ardından gelen bir buçuk saatlik zirve, son günlerde yaşanan tartışmalarla birlikte düşünüldüğünde, içeride epey yüksek bir gerilim olduğunu kestirmek zor değil. Bütün yüksekliğine karşın, MGK bildirisinde o gerilime bir ‘alçak profil’ havası vermeye özen gösterilmişti.
Bildiride, yaşanan son gerilimle ilişkisi kurulabilecek tek satır; “Devletimizin kurumlarını yıpratmaya yönelik beyan ve yayınlara ilişkin tepki ve düşünceler dile getirilmiş, bu tür faaliyetlerin ülkemize bir fayda sağlamayacağı teyit edilmiştir’’ cümlesiydi.
Bu cümle üzerinde anlaşabilen asker ve hükümet çevrelerinin ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın ‘belge’ mi yoksa ‘kâğıt parçası’ mı olduğu konusunda derin bir görüş ayrılığı içinde oldukları, daha derin bir çelişkiyi askerlerin özel yetkili sivil ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları konusunda yaşadıkları kesin.
‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı hazırladığı iddia edilen Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek’in, askeri savcı tarafından hakkında kovuşturmaya gerek görülmemesine karşın, sivil Ergenekon savcıları tarafından tutuklanmasının istenmesi ve ‘örgüt üyeliği’ suçundan tutuklanması, bu tutuklanma talebinin tam da gerilimli MGK toplantısının ortasına denk gelmesi kuşkusuz gerilim dozunu daha da artırmıştır.
Ancak, Albay Çiçek’in tutuklanmasının bir başka sembolik anlamı daha var: 28 Şubat’tan bu yana asker ve İslamcı çevreler/hükümet arasında yaşanan iktidar çatışmasında güçler dengesinin tamamen değiştiğinin, askerin epeyce geriletildiğinin de göstergesi Çiçek’in tutuklanması.
Türkiye’nin belli başlı kurumları arasında yaşanan yüksek gerilimin, yine kurumlar arası bir ‘anlaşma’ ile ve mevcut güç dengesi gereği ‘alçak profilli’ seyrettirilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. Tersinin, çok daha zararlı olacağı da kesin.
Ancak, Türkiye bir yandan kurumlar arası bir yüksek gerilim yaşarken, alttan alta ciddi bir toplumsal huzursuzluk da yaşıyor. Üstelik, toplumsal düzeyde yaşanan yüksek gerilimin pek alçak profilli gösterilme şansı da yok.
Ekonominin 2009’un ilk çeyreğinde yüzde 13.8’lik bir rekor küçülme yaşaması adeta savaş dönemlerini anımsatan toplumsal sıkıntıların işareti. Zaten bunaltmış olan işsizliğin artık isyan ettirecek noktalara gelebileceğinin göstergesi.
Ekonomik sıkıntılar aileler içinde, geniş ailelerin bireyleri arasında da yüksek gerilim yaratmış durumda. Borç batağında debelenen, kredi kartı faizleri altında boğulmak üzere olan aile üyeleri hali vakti yerinde diye düşündükleri en yakınlarının kapılarını çalıyor. Borç alabilmek için! Aile içi geleneksel dayanışma ağları karşılık verilemeyen bu baskılanmalar karşısında parçalanmak üzere.
Ekonomik temelli yüksek gerilim çekirdek aileleri de vuruyor. TUİK, 2008’de 2007’ye oranla evlenme oranlarının yüzde 0.57 artarken, boşanma oranlarının yüzde 5.78 arttığını açıkladı. Boşanma oranlarının, hele de evliliğin bizimki gibi çeşitli toplumsal baskılarla kutsandığı bir toplumda, bu denli hızla artması, toplumsal yüksek gerilimin bir başka işareti.
Bu tür çalkantılı dönemlerde ilkeli durabilmek önemli. Kuşkusuz, askeri mahkemelerin yetkilerinin sınırlanmasını savunacağız. Hele, 12 Eylül’ün askeri mahkemelerinden geçmiş ya da Şemdinli bombacılarına sivil mahkeme 30 yıl gibi cezalar verirken askeri mahkemenin salıverdiğine tanık olmuşsak! Ancak, bu doğrultuda yasa değişikliklerinin yangından mal kaçırır gibi yapılması yöntemine de karşı çıkacağız.
Yargıcın yalnızca vicdanının sesini dinlediği bağımsız yargıdır özlenen. Ancak, yalnız başına ‘sivillik’ de bunun garantisi değil. Kurumlar ancak ‘fikri hür, vicdani hür’ karar vericilerle bağımsız olabilirler. Aklını bir başkasına, bir cemaate, harekete, ideolojiye emanet etmiş insanlarla değil!
Kurumsal gerilimin alçak profilli gösterilmesine aldanmamalı, ciddi bir toplumsal huzursuzluğa gebe memleket! 

NOT: Madımak hâlâ yanıyor! Açılım peşine açılım yapanlar, vicdanlara bir nebze su serpecek bir açılımı hâlâ yapamadı Sivas’ta.