2006'nın son yazılarımdan birini "Şark Kurnazlarına" ithaf etmiş, bunların uzun vadede hiç kimseyi kandırmadıklarını anlatmaya çalışmıştım....

2006'nın son yazılarımdan birini "Şark Kurnazlarına" ithaf etmiş, bunların uzun vadede hiç kimseyi kandırmadıklarını anlatmaya çalışmıştım. (Bakınız https://www.birgun.net/archive.php7view_author=i3o).

Çok tatsızdır bu şark kurnazlığı, birazda eksikliğin verdiği bir aşağılık kompleksi ile akıllı olduklarını sandıkları bir zavallılık vardır şark kurnazlığında. Politikadan falan anlamak gerekmiyor; on bir gün bekleyip ordusunu yabancı bir ülkeye gönderdiği gün, ülkesinin gündemindeki 'en ihtilaflı kanun tasarısını' onaylayıveren bir cumhurbaşkanı, attığı imzayı ne kadar "başkalarının haklarını da verin, Avrupa Birliği'ni unutmayın", diye yumuşatmaya çalışsa da, nasıl bir kurnazlık hesabında olduğunu görmemek mümkün mü? Ortadaki anlaşmayı hepimiz görüyoruz, anlıyoruz: Ordu, ABD istihbaratı ile Irak'ta operasyon yapacak ve böylece iç politikada pasifize edilecek, muhalefetin milliyetçi kanadı 'Müslüman oyları kaçırmayım' korkusu ile yandaşlaştırılacak, ana muhalefet ise zaten Allahlık! Anayasa Mahkemesi "sadece şeklen inceleyebilirsiniz", diye baskı altına alınılacak. Taraftarlar "türban yegâne insan hakkıdır", diye bar bar bağıracak. Kuzu, "Eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? Tabii ki vermeyeceğiz!", diyecek. ABD'nin Kürt'lere verdiği devlet kurdurma sözü, fazla zarar görmeyecek. Büyük Ortadoğu Planla-rı'na tam gaz devam.

Ve mükâfat: İktidar ülkeyi daha fazla Müslümanlaştırmak için, büyük bir adım daha atacak. Milyonlara mal olan bu operasyonun, Kürt sorununu çözmeyeceğini bilmeyen var mı? AKP'nin, insan hakları konusunda samimi olamadığını anlamayan kaldı mı? Altı senedir neredeydiler? Türkiye biraz daha sağa ve İslam'a kaysın, ABD'nin umurunda mı? Artık başka şeyler yazmak istiyorum, bile bile ladesten sıkıldım.

O zaman bu tehlikeli şark kurnazlarının tatsızlığını zaman zaman unutturabilen, hoş bir şeyden, müzikten bahsedeyim ve beni Türk olduğumla gurur duyuran bir müzik insanından. Geçtiğimiz perşembe akşamı, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'na Cem Mansur'un şefliğini yaptığı Akbank Oda Orkest-rası'nı dinlemeye gittim. Programının adı "Çek Sanat Mafyası" idi.

Ben Cem'i ilk defa 17 Haziran 1993'te, "City of Oxford Orchestra'nın" (COO) başında dinlemiştim. 1990'da İstanbul Festivaline de gelen COO, Birleşik Krallığın en iyi orkestralarından biriydi, Cem'in buna katkısı büyüktür. Ben o gece, İngiltere'ye gelişimin 16. yılını kutluyordum, çok iyi hatırlıyorum Cem orkestrasına dört Handel, bir Bach ve birTe-lemann çaldırmıştı.

Türkler deyince, ya itilip kakılmış insanların avukatlığını yapmaya veya Papa katili olmaya çalışmış Türkler için hesap vermeye alışık olduğumdan, İngiltere'deki 16. yılımda, göğsümü kabartan bir Türk sanatçısının çaldırdığı müzikle mest olmuştum! "Oxford Prom 1993' deki bu ilk Cem konserimden sonra, onu değişik mekânlarda dinleme fırsatına sahip oldum ve ne mutlu bana ki, şimdi ikimiz de İstanbul'dayız ve ben sık sık Cem konserleri dinleme fırsatı buluyorum.

Cem bugünlerde konserlerine yarım saat önce çıkıyor ve programını dinleyicilerine anlatıyor. Klasik müziğin nasıl 'elitist' bir şey olmadığını ve müziğin universal bir güzellik olduğunu, hepimizin bu güzellikten nasıl nasiplenebileceğimiz! izah ediyor. Komik de bir adam; Perşembe akşamının programının adına bir baksanıza? Şimdi size uzun uzun "Çek Sanat Mafyası" da neydi, diye anlatamayacağım. Gelseydiniz, gelebil-seydiniz öğrenirdiniz.

Bugünlerde Cem'in her konserinin bir öyküsü var! Onun yerine ben size, perşembe geceki konserin solistinden biraz bahsedeyim. Cem dünyanın ancak müzik merkezi olan şehirlerinde dinleyebileceğiniz solistleri Türkiye'ye getirtiyor. İşte Chen Halevi de öyle bir solist. İsrail'in adı duyulmamış bir çöl köyünde doğan, Halevi bir klarnet dâhisi. "Tanrısal klarnet..." gibi övgüler almış Halevi, bizleri önce bütün klasik müzik severler arasında popüler olan Mozart'ın Klarnet Konçertosu ile mest ettikten sonra; Papua Gine'de başlayıp, Kuzey Kutbu, İran, Makedonya, Avustralya, Fas, Moldavya, Yunanistan, Türkmenistan, Senegal'i turlatıp Yeni Kaledonya'da bıraktı!

Cem Mansur, aynı zamanda çok da iyi bir aşçı. Cem'in pişirdiği bir yemeği yemek herkese nasip olmayabilir ama bırakın, Mansur size "bir kasabın oğlunun nasıl dünyanın en büyük bestecilerinden biri olabileceğini" anlatsın, kulaklarınıza hitap ederek dünyayı dolaştırsın. Hazır Cem Türkiye'deyken ve türban yüzünden yurtdışına falan taşınmaya düşünmediğinden; Cem'i dinlemeyi, özellikle gençlere hararetle tavsiye ederim!