Geçen sene biterken yazdığım ‘2005 için kehanetler’ başlıklı yazıya baktım. Aslında &#821

Geçen sene biterken yazdığım ‘2005 için kehanetler’ başlıklı yazıya baktım. Aslında ‘dalgacı’ bir üslupla yazılmış olsa da öyle anlaşı lıyor ki, Türkiye geride bıraktığımız yıl büyük sürprizler yaşamamış. Kaşar bir köşe yazarı olmadığım halde, benim tahminlerim bile birkaç ‘nüans’ dışında aynıyla vaki çıktığına göre...

Adeti bozmayalım, yılın bu son yazısında 2006’ya bakalım...

***

Birkaç gün sonra başlayacak yıl, sanırım ‘AKP’nin zor yılı’ olarak anılacak.

İsterseniz hükümetin en güvenli ‘göründüğü’ alandan başlayalı m; ekonomiden...

Ekonomist Mustafa Sönmez, önceki gün basına ulaştırdığı 2005 değerlendirmesinde, geride bırakmak üzere olduğumuz yılı ‘ekonomide düşüşün başlangıcı’ olarak niteliyor. Artık, en iyimser liberal iktisatçıları bile tedirgin eden konuları sıralıyor:

IMF politikalarının Türkiye’yi içten içe erittiğine, izlenmekte olan kur politikasının reel ekonomide tahribat yarattığına dikkat çeken Sönmez, ucuz dövizin ithalatı kamçılayıp ihracatı caydırdığını, dolayısıyla dış açığı hızla büyüttüğünü belirtiyor. Sonuç, 25 milyar dolar cari açık. Yani, milli gelirin yüzde 6,5’unu aşan bir kara delik.

Bu tablonun gerek borç verenleri gerekse yatırım yapmaya niyetlenenleri ürküttüğü aşikâr. Öte yandan gelinen noktada, ekonominin kendini yeniden üretebilmesinin (buna borç çevrimini sürdürmek de diyebiliriz) neredeyse yegâne yolu sıcak para akışının kesintiye uğramaması. Yani haraçmezat özelleştirme (kuşkusuz bunun da bir sonu var, yakında satacak bir şey kalmayacak) ve başta Körfez sermayesi olmak üzere gayrımenkul yatırımı... Tabii, bu sıcak para akışının önkoşulunun ekonomik ve siyasi istikrardan geçtiğini unutmayalım... Yani, tam da tedirginliğin baş gösterdiği alanlardan...

Sönmez’in dikkat çektiği bir diğer nokta, Asya’nın ucuz işgücüyle rekabet edemeyen yerli sermayenin iç pazara yönelmesi... Nasıl? İnşaat ve hipermarketçilik biçiminde...

Bu yönelimin ekonominin derdine deva olmayacağını söyleyen Sönmez uyarıyor: “Büyük kentlerde yüzde 20’lere dayanan işsizliğe inşaat yatırımlarının çare olacağı nı düşünmek safdillik. Ucuz döviz politikası sürerken inşaatın sanayiyi tetikleyeceğini ummak da safdillik. Ağırlığına bakmadan tonlarca mermer bile Afyon’dan alınmak yerine Çin’den ithal ediliyor! Şimdiden balon yapan bu yönelişin enflasyonu tetiklemesi ise kaçınılmaz.”

2001 krizinin ardından yaşanan kredi kartı faciasının hatırası henüz tazeliğini korurken, şimdilerde bir nevi çılgınlığa dönüşen ev kredilerinin akıbeti sadece meraklandı rmıyor, nedense endişe verici bir boyuta doğru yol alıyor.

***

Ekonomideki gidişatın ‘siyasi istikrar’ dediğimiz pamuk ipliğine bağlı olduğu malum. Lakin AKP birbiriyle her daim itişen iki farklı yönelimin arasında sıkışıp kaldı: Hükümetin bir anlamda siyasi geleceğ ini endekslediği Avrupa Birliği süreci ile kendi tabanının beklenti ve talepleri...

Yakın zamana kadar liberal kesimlerin desteğini sağladığı, öte yandan devletin çekirdeği karşısında kendisine bir ‘korunma alanı’ yarattığı AB süreci, AKP için tersine işleme eğilimi kazanıyor. Kürt meselesinde, ifade özgürlüğünde, Kıbrıs konusunda giderek cesaretini yitiren AKP, yavaş yavaş seçim laflarının edildiği bir döneme girilirken milliyetçi-muhafazakâr kuşatma karşısında tedirgin bir görünüm sergiliyor.

Mesele bununla da sınırlı değil. AKP’nin sağın bütününden derlenmiş parçalı yapısı, kritik bir dönemeçte, yani AB sürecinin hayati öneme sahip adımlarında çatlama işareti veriyor. Cemil Çiçek’le Abdullah Gül’ün söylemi sizce örtüşüyor olabilir mi?

Partinin kendi tabanının beklenti ve talepleri, demiştik. Öyle anlaşılıyor ki, AİHM’nin Leyla Şahin davasında verdiği nihai karar, İslamcı çevrelerde AB süreciyle birlikte kendileri için yeni bir özgürlük alanının açılacağına dair umudu köreltti. Nitekim, yayın organları na bakıldığında AB’ye karşı öfkeden motivasyon kaybına uzanan bir ruh hali hâkim.

Yukarda sözünü ettiğimiz milliyetçi-muhafazakâr kuşatmanın sokaktaki AKP’liyi de etkilediğini gözardı etmeyelim. Taban, siyasi hası mları karşısında en sağlam argümanları nı yitiriyor. Dolayısıyla yukarı ya dönük basınç da artıyor, artacak.

Boşuna değil, içki yasağı, cami yapımı vb hamleler. Bakın, Ankara’da da Gökçek fuhuşa karşı savaş başlattı! Genelev kapatılıyor.

Hasılı, bu memlekette siyaset zor iş. Hükümet olup siyaset yapmak iyiden iyiye zor. Başbakan Erdoğan, bu gerçeği 2006’da daha derinden hissedecek.