İsmail Beşikçi Hoca’ya yine hapis verdiler, ‘terör örgütü propagandası’ndan.

İsmail Beşikçi Hoca’ya yine hapis verdiler, ‘terör örgütü propagandası’ndan.

Terör örgütü dedikleri, herhalde PKK.

PKK, terör örgütü değildir; zira, terör örgütü diye bir örgüt türü yoktur; hiçbir örgüt, terör örgütü olamaz.

Terör, insanları dehşete düşürüp yıldıracak eylemlerde bulunmak, tedhiş etmek demektir. Terorizm ise, bir devletin veya herhangi başka bir örgütlü grubun kendi hedeflerine ulaşmak üzere bu yola başvurması anlamına gelir: Terorizm, liberalizm, nasyonalizm, komünizm veya anarşizm gibi bir ideoloji değil, sadece ve sadece bir eyleme biçimi olup, yegane eylem biçimi ve nihaî hedefi terör olan bir örgüt türünden söz etmek de olanaksızdır.

En başta devletler, çok çeşitli örgütler hedeflerine ulaşmak için teröre baş vururlar; kalıcı veya geçici ‘terör timleri’ oluşturabilirler; ama dedik ya, tek eylem/faaliyet biçimi de, nihaî hedefi de terör olan bir örgüt olamaz.

Terör örgütü kavramı, XX. Yüzyılın son çeyreğinden bu yana en büyük sıklıkla kullanılan siyasal manipülasyon aracıdır; tabiî, ‘Terörle Mücadele’ yasa ve faaliyetleri de: Amerika Kaddafi’nin çadırını, Kaddafi de kendi halkını bombalarken hep terörle mücadele et-miş/mektedirler; tabiî bizimkiler de Dilan’ı, Berivan’ı, Uğur’u ve on binlercesini yok ederken.

‘Terörle mücadele’, devletlerin her türlü yasal, hukukî, ahlakî ve vicdanî ölçüt, kural ve yükümlülükten kendilerini azade kılmak üzere kendi kendilerine verdikleri açık çektir. Bu durumda, ‘terorist’ de, birey veya kolektivite olarak, hak öznesi olmaktan tümüyle düşürülmüş olmaktadır.

‘Terör örgütü’ diyen, “Enkizisyon’a  geri döndük’ de demiş olur. Enkizisyon’a geri dönüş ise, suçu da cezayı da somut fiilden kopartıp, ‘yasayla tanımlanmamış suç’ olmaz ilkesini ihlal etmenin en yüzsüzce yolu.

Örgütü bir kere ‘terorist’ ilân ettiniz miydi, artık her istediğinizi de “örgüt de bunu istiyordu, bundan bahsetti, bunu telkin, tavsiye veya emr’etti” diye, adam isterse insanlara çiçek dağıtmış olsun, teröre destek vermekten mahkûm edebileceksiniz demektir: Terörle Mücadele Yasası, doğrudan doğruya insanlığı ‘habeas corpus’ ilkesinin gerisine götüren bir vahşet yasasıdır.

‘Habeas corpus’, insan bireyinin ruhu (inandığı değerler, niyet, maksat) ve vücûdu (fiziksel varlığı ve gerçeklik düzeyinde –söyledikleri de dahil- yapıp ettikleri) ile tek ve aynı bir bütün olduğunun kabûlü demektir: İnsanın ne dediğini değil de ne demek istediğini temel almak, ne yaptığını değil de ne maksatla yaptığını sormak, insanı bunlar üzerinden yargılamak, doğrudan doğruya Enkizisyon papazlığıdır.

Ruh ile vücût, maksat ile fiil birbirlerinden bir kere koparılmaya görsün, artık adamın melek gibi davranıyor olması bile şeytanlığını gizleme gayreti, dolayısıyla şeytan, hem de katmerli şeytan olduğunun kanıtı olarak görülüp değerlendirilebilecektir.

Terör örgütü kavramının hukuk sistemine girdiği bir yerde, herkesi her hareketinden dolayı terorist, terör destekçisi, terör propagandacısı olarak cezalandırmak da mümkün hâle gelmiş olur; ki, terör, yani insanları yıldırma da tam tamına budur: Teroristin en sahicisi, kim ki insanları ne dedikleri, ne yazdıkları, ne yaptıkları değil de, dediğini/yazdığını/yaptığını ne ‘maksat’la deyip/yazıp/yaptığı temelinde sorgulayıp yargılama yetkisine sahiptir, işte tam tamına odur.

Her hangi bir örgütü terorist ilân etmek, devlet terörünün zeminidir. Ancak, bugünü itibariyle Türkiye, bu zeminin de ötesinde bir terör dönemine sokulmuştur: Ergenekon adı verilen bir dava sürmektedir ve insanlar Ergenekon terör örgütüne üyelikten dolayı evleri basılmak, işlerinden edilmek, tutuklanmak suretiyle cezalandırılıp zulme uğratılmaktadır; ancak, henüz böyle bir örgütün varlığı ne belgelendirilmiş, ne de kanıtlanıp hükme bağlanmıştır.

İşte tam bu noktada “il faut appeler un chat, un chat”, yani “kediye kedi demek lazımdır”. Niye tavşan, deve veya sırtlan değil de ‘kedi’ derseniz, kedi Orta Çağ’dan itibaren Hrıstiyan-Batı-Fransız kültüründe  büyücülerle, cadılarla, cinlerle, şeytanla işbirliği hâlinde -hatta bizatihi şeytan- tekinsiz bir hayvan, dolayısıyla adının anılması bile uğursuzluk getireceğine inanılan bir varlık olarak görülür. Evet, ‘kedi’ye kedi deyip, şu tespiti yapalım: Bugün AKP iktidarı görünümü altında, aslında Tayyip Erdoğan’ın otokratik hükümranlığı vardır; bu fiilî hükümranlığın başkanlık sistemi aracılığıyla yasal bir çerçeveye kavuşturulup kurumsallaştırılması ve tam bir baskı rejiminin inşa edilmesi süreci boyunca ve bu süreci ilerletmek üzere ise, insanları malî, idarî ve adlî göz dağları vermek suretiyle yıldırıp sindirme, yani terorize etme yoluna baş vurulacaktır.

Yıldırıp sindirmek: İnsanı dehşete düşürüp mefluç, yani felç olup da elini kolunu oynatamaz, ayağını bacağını kıpırdatamaz, ağzını dilini kullanamaz hâle getirmek; kısacası tedhiş/terorize etmek. Her istediğinin evini, işyerini bastırıp içeri attırtan, neyle suçlandıklarını bile söylemeyip yıllarca zulme tâbi tutan savcı, bu yaptıklarını eleştirenleri de açıkça tehdit ediyor: Yapılanlara laf edersek, daha kendisinin bile varlığını kanıtlayıp adını  koyamadığı ‘adı(!)  geçen terör örgütü’nün ‘hedef ve amaçlarına katkı sağlamış’ olacakmışız ve bu türden faaliyetler kendileri tarafından ‘özenle izlenmekte ve hassasiyetle değerlendirilmekte’ imiş. İşte bu, tam tamına devlet terörüdür; zira, savcı hepimizi ‘teröre yardım ve destek’ten içeri atıp sürüm sürüm süründürmekle tehdit ederek pıstırıp susturmayı denemektedir.

Değil ‘terörle mücadele kanunu’nu kaldırmak, bunu talep edebilecek insanların Meclis’e girmelerini bile engelleyip silahlı siyaseti teşvik ederken kendi lejyoner ordusunu da kurmaya soyunmuş bir iktidarın yaptıklarını ‘demokratik açılım’ ve ‘barış süreci’ olarak görüp destekleyenler, ya akıllarına ya da hepimize ihanet içindedirler.