Tam da şekerin, çikolatanın en bol olduğu günlerden geçerken düştü gazetelere Tülay O. haberi. Tülay O. 42 yaşında bir anne. Tek başına dört çocuğunu geçindirmeye çalışıyor

Tam da şekerin, çikolatanın en bol olduğu günlerden geçerken düştü gazetelere Tülay O. haberi. Tülay O. 42 yaşında bir anne. Tek başına dört çocuğunu geçindirmeye çalışıyor. Evlere temizliğe gidiyor. Belki, gittiği evlerde gördüklerinden çocukları da yesin istiyor... Belki, çocukların vitrinlere yutkunarak bakmasına dayanamıyor. Antalya’da bir marketten bir paket kaşar peyniri ve çikolata “çalıyor”. “Çalıyor”u tırnak içinde yazmak şart, çünkü daha marketten çıkmadan “şeytana uyduğunu” düşünüp “pişman olarak” aldıklarını geri bırakıyor.

Yine de yargıç karşısına çıkıyor. Allah’tan, yıllar önce baklava çalan çocukların karşılaştığı türden bir yargıç değil karşısındaki... Aldıklarının üç kuruşluk değeri olduğunu, fazlasını alabilecekken yalnızca çocuklarını avutacak kadarını aldığını, onları da pişman olup geri bıraktığını göz önüne alarak beraat ettiriyor Tülay Anne’yi.

Televizyonlar borsanın sert düşüşte olduğunu, doların yüzde 5 artışla 1,3120 YTL’ye çıktığını anlatıyor. Üç gündür bayram tatili nedeniyle kapalı olan İMKB güne yaklaşık yüzde 6 düşüşle başlamış. Piyasalar Amerikan Temsilciler Meclisi’nden çıkacak kararı bekliyormuş. Bunlardan pek birşey anlamıyorum; krizin kapıya dayandığının işaretleri olmalı.

Biraz sonra ekrana çıkıp YTL’den TL’ye geçişi müjdeleyen ve paramızın gücüyle gurur duyan Başbakan Erdoğan, kriz kapıya dayandı laflarına pek itibar etmiyor. Gazetecilerin ne tür tedbirler alındığına dair ısrarlı sorularına, “olanı koruma yoluna gidiyoruz, bir sorun yok, neden adım atalım” türünden yanıtlar veriyor. Petrol kuyularımızın olmayışına bağladığı cari açık konusunda da içi rahat; bu yıl 25 milyon turist bekliyormuşuz, bunlarla da açığımızı biraz kapatırmışız, zaten ekonomimiz güçlü olduğundan ve de ayağımızı yere sağlam bastığımızdan krizi mırızi fazla dert etmemiz gerekmezmiş.

İyi... Zaten şu borsanın “sert düşüşü” haberleriyle pek dertlenemiyorum ben. Ama Tülay O. haberlerini okuyunca dayanamıyorum. Pendik’de 33 yaşında bir adamın, kredi kartı borcunu ödeyemediği için, 66 yaşında bir kadıncağızın evine zorla girip gasp etmesinden etkileniyorum.

Ne durumda olduğumuzu anlamak için pek anlamadığım borsaya, bankaya, İMKB’ye değil de Bakkal Amca’ya kulak veriyorum. Dar gelirlilerin durumunu en iyi o bakkal amcaların bildiğini biliyorum. Adanalı Bakkal Amcaların Oda Başkanı Nevzat Alpan 5 yıl önce yüzde 30-40’larda olan veresiye oranının şimdi yüzde 75’lere çıktığını söylüyor. AKP’nin 5 yılının garip gurebaya ne yaptığını en iyi Nevzat Alpan anlatıyor bana.

AKP’nin 2002’de gururla başlattığı işsizlik maaşı uygulaması, maaş için başvuranların sayısının her yıl artmasıyla devam ediyor. İşsizlik ve yoksulluk, gururu da yerle bir ederek büyüyor. Krizin dalgaları bizi de vurmaya başladığında çok daha ağır sorunlarla karşılaşılacak, diyor uzmanlar.

Gözümüze fener tutarak milyarları götürenlerin Türkiyesi’nde, Tülay O., 4 çocuğu için “çaldığı” bir paket peynirle çikolatayı geri bırakıyor. Onuru yoksulluğuna ağır bastığı için...

İşsizlik ve yoksulluğun neleri alıp götüreceğini kestirmek zordur. Milliyetçilik, ırkçılık, ötekine dönük vahşi saldırılar, yaşanan sıkıntıların nedeni olarak hemen yakınınızdaki Kürt’ü, Rum’u, Ermeni’yi görmek o işsizlik ve yoksulluk koşullarında boy verir en çok.

Cunda adasında kişisel nedenlerle başlayan bir kavganın “Kürtler dışarı” sloganıyla nasıl faşist bir gösteriye dönüştüğünü gördük. Gördük ve hafife aldık. Sonra, Altınova çıktı karşımıza... Vali’ye göre, “umuma açık bir iş yerinin çalıştırılmasından kaynaklanan husumetten dolayı, o yeri sen-ben çalıştıracağım düşüncesi” olayları başlattı. Yine Vali’ye göre, “Bazı taşkınlıklar acıdan dolayı hoş görüldü”. Sonuç; Kürt vatandaşları hedef alan bir terör dalgası; evlerin, işyerlerinin kundaklanması. En korkunç senaryo Türkiye için!

Kriz ve işsizlik, yalnızca kriz ve işsizlik olarak yaşanmaz bu ülkede. Çocuklarımızın hayatı çalınır, geleceğimiz yok olur... Hazırlanmak; yan yana, el ele durmak gerek! Hiç değilse, çocuklar için!