IMF'nin iki numaralı ismi Anne Krueger, geçmişte Türkiye ile yoğun ilişkileri olan bir kişidir. Krueger'in, önceki yıllarda Hazine ve Merkez Bankası'nın çeşitli projelerinde çalıştığını anımsıyorum.

IMF'nin iki numaralı ismi Anne Krueger, geçmişte Türkiye ile yoğun ilişkileri olan bir kişidir. Krueger'in, önceki yıllarda Hazine ve Merkez Bankası'nın çeşitli projelerinde çalıştığını anımsıyorum. Bayan Krueger'in, Türkiye'de epey dostu vardır. Bu dostların çoğu, 60'ların sonlarından itibaren ABD'de doktora yapmaya giden, daha sonra Türkiye'ye dönüp, bürokrasi, siyaset, üniversite ve iş dünyasında görev alan, "dönemin parlak" gençleridir. Bayan Krueger, mesleki yaşamının son döneminde, çok önemli bir pozisyona atandı, IMF'nin 1. Başkan yardımcısı oldu. Anne Krueger'den önce bu pozisyonu, ünlü iktisatçı Stanley Ficher dolduruyordu. Türkiye'nin 2001'de yaşadığı krizde, çok önemli sorumlulukları olan Ficher'de, başlı başına ayrı bir yazı konusudur. Türkiye'de, Ficher'in de yakın dostları vardır: ona kısaca " bizim STAN" derlerdi. Artık, bizim STAN ayrılmış, yerini bizim ANNE'e bırakmıştı, gelen de, gidende dosttu...

Dostumuz "bizim ANNE" Türkiye'yi hiç ihmal etmez, dostlarının davetlerini geri çevirmez, sıklıkla Türkiye'ye gelir. Geçen hafta da ülkemizdeydi, pek çok kişiyi rahatsız eden, şu değerlendirmeyi yaptı: "Türkiye' de asgari ücret çok yüksek" dedi. Açıklamayı duyduktan sonra, IMF'nin konuya ilişkin, bir çalışma yaptırdığını, Krueger'in de bir dökümana dayanarak konuştuğunu düşündüm. Yanılmışım böyle bir çalışma yokmuş. Bir yemekte karşılaştığım, Kemal Derviş'e göre sol geleneğin temsilcisi olan, eski bir Hazine Müsteşarımıza göre; ' Krueger çok haklı, böyle bir çalışmaya gerek bile yok, her şey çok net ortada, dolar bazında ücretler çok artmış durumda , Türkiye rekabet üstünlüğünü kaybediyor, çanlar çalıyor'. Şimdi artık bir muharrir olan eski müsteşarımız, bunları köşesinde de yazacağını söyledi. 20 yıldır bilimsel-akademik bir dergi yönetiyorum. Böylesi bir süreç, insanda bazı alışkanlıklar geliştiriyor. Kim bir laf etmişse, arkasında dayandığı bir çalışma olup olmadığını sorguluyorsunuz.

ÜCRETLER ÇOK MU YÜKSEK?

İzninizle bugün de aynı yöntemi izleyeceğim. Tartıştığımız konuya ilişkin olarak, henüz yayınlanmamış bir çalışmanın sonuçlarından söz etmek istiyorum. Prof. Erol Taymaz ve Dr. Halit Suiçmez imzalı araştırma, 'Türkiye'de Verimlilik,Büyüme ve Kriz' başlığını taşıyor. Çalışmanın bazı bulgularını paylaştıkları için Taymaz ve Suiçmez'e teşekkür ediyorum. Araştırmacıların, 1997-2004 dönemimde, imalat sanayiinde emek verimliliği, üretim,istihdam, ücret gibi temel ekonomik göstergelerin değişimlerine ilişkin bulgularıyla , sizleri baş başa bırakıyorum. * İmalat sanayiindeki emek verimliliği, 2001 kriz yılında 2000 yılına göre çok küçük oranda - binde beş- düşmüştür. 2002 yılında ise yüzde iki civarında gerileme olmuştur. 2003 yılında ise emek verimliliği yükselmiştir.(Emek verimliliğinin toplam üretimin, işçi sayısına bölünmesiyle bulunduğunu belirtelim.) *2000 yılında 98, 1 olan üretim indeksi (1997=100) 2001'de 93,2'ye düşmüştür. Kriz yılında üretim, yaklaşık yüzde beş düşmüştür. İstihdam da, yüzde beş civarında gerilemiştir. Ücret indeksinde ise, % 45'lik bir reel düşme gözükmektedir. 2001 yılında kriz öncesine göre üretim ve istihdamda yakın oranlarda düşmeler yaşanmışken en dramatik gerileme ücret indekslerinde olmuştur. *2001 kriz yılında imalat sanayii genelinde reel ücret indeksinde yaşanan dramatik düşüş; devlet kesiminde % 43, özel kesimde ise, % 38 oranında olmuştur. Bu rakamlardan krizin yükündeki ağırlığın esas olarak ücretli kesim üzerinde kaldığı anlaşılmaktadır.

*İmalat sanayiinde, 1997'den 2004 yılına istihdam indeksi, devlet kesiminde yüzde 54.6, özel kesimde % 11.9, toplamda ise % 17.3 oranında gerilemiştir. Buna karşılık üretim indeksinde, toplamda % 12'lik bir artış olduğu gözükmektedir. İşte bu durum istihdam yaratamayan bir büyüme tipi olarak değerlendirilmektedir. *İmalat sanayiinin 28 alt sektöründe yapılan incelemeler sonucunda, 2001 yılında sektörlerin çoğunda üretim ve istihdamın azaldığı, verimlilikte de önemli düşüşler gerçekleştiği, emek verimliliği artmış gibi gözüken birkaç alt dalda ise gerçek bir verimlilik artışı değil, büyük istihdam daralmasına dayanan 'sanal veya statik, rakamsal' bir durumun varolduğu saptanmıştır. *Tek bir faktöre dayalı olarak hesaplanan ve "emek verimliliği" diye adlandırılan bu ölçütteki gelişmeyi önemsemekle beraber, verimlilik alanındaki esas gelişmenin faktörlerin tümündeki etkin kullanımları gösteren, toplam faktör verimliliğindeki artışlarla anlaşılabileceği bilinen bir gerçektir. Gerçek verimlilik refah yaratmalı, gelir dağılımını düzeltmeli ve yoksulluğu azaltmalıdır.