Irak'ta yaşananlar bir "iç savaş"ın bütün sinyallerini bize ulaştırıyor. Sammara'daki Şii İmam Askeri Camii'nin bombalanması,

Irak'ta yaşananlar bir "iç savaş"ın bütün sinyallerini bize ulaştırıyor. Sammara'daki Şii İmam Askeri Camii'nin bombalanması, yangına körükle gitmenin yaratacağı bütün sonuçları yaratmış görünüyor. Olayın hemen ardından Bağdat'ta Sünni camilerine yapılan saldırılar, öldürme eylemleri Ortadoğu coğrafyasının tarihsel Şii-Sünni çatışmasının fitilinin ateşlendiğini ortaya koyuyor.

Bütün bunlardan çıkarılacak birinci sonuç, Saddam rejimi karşısında kolay bir askeri zafer kazanan Bush yönetiminin başlangıç iddialarının tam bir fiyaskoya dönüştüğüdür. Nükleer silah patırtısı bir yalan rüzgârı gibi dağılıp gitti; insan hakları, demokrasi demagojileri Felluce'yle, Batı basınına yansıyan işkence görüntüleriyle yerle bir oldu, şimdi de "istikrarlı ve toprak bütünlüğünü koruyan" bir Irak beklentisi kâbusa dönüşüyor.

İkinci sonuç, Ortadoğu'ya "barış ve demokrasi" vaadeden ABD'nin bölgede düştüğü durumun hiç de beklendiği gibi sonuçlar ya-ratmamasıdır. Hamas'ın seçim başarısı, Tali-ban'ın yeniden güç kazanmaya başlaması, karikatür krizi rüzgârını arkasına alan radikal akımların yükselişi, İran'daki seçimler Irak Savaşı'yla yakından ilgilidir.

Özetle Bush yönetiminin Irak'ta Saddam rejimini devirerek gerçekleştirdiği işgal, kolay askeri başarının ardından siyasal bir açmaza saplanmış durumdadır. İç savaşa sürüklenmiş bir Irak bütün bölgede kontrol edilmesi mümkün olmayan gelişmelerin de kapısını aralayacaktır. İran'la ABD arasında tırmanan gerginlik, Suriye üzerindeki ABD baskısı; Filistin sorununun aldığı yeni biçim Irak'ta patlayacak iç savaşla birlikte bölgenin bir "barut fıçısı"na dönüşmesine yol açacaktır.

ABD ile işbirliği içinde Irak'ın yeni rejiminde kendilerine alan açmayı başaran Kürtler açısından da "iç savaş" yeni hedefler ve politikalar demektir. Olası bir bölünme durumunda kendi devletlerini kurmak için hamle yapmaları kaçınılmaz olan Kürtler, bölgenin önemli devletleri Türkiye, İran ve Suriye ile olan ilişkilerini yeniden tanımlamakla karşı karşıya kalacaklardır.

Hemen yanı başında kendi geleceğini yakından ilgilendiren böylesi önemli gelişmeler yaşanırken Türkiye'nin hâlâ ne türden bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin net bir çizgi ortaya koyamamış olması kaygı verici bir durumdur, ı Mart tezkeresi sırasında ABD cephesinde savaşa katılma çığırtkanlığı yapanların son gelişmeler karşısında hâlâ Bush yönetiminin "maceralarına" onay vermeleri sadece ve sadece Türkiye'nin bu ateş çemberinin içine sürüklenmesi anlamına geliyor.

Başbakan'ın "argo" konuşmalarına, "mal varlığı tartışmalarına", "türban"a sıkışmış bir muhalefetin dünya politikasıyla ilgili bir "alternatif" ortaya koyamaması bu ülkenin en önemli talihsizliğidir. AKP "medeniyetler çatışmasının" engellenmesi için "arabulucu olmak" şeklinde özetlenebilecek romantik söy-lemleriyle çok açıktır ki yaşanan olayları bütün derinliğiyle kavramaktan uzak görünüyor. AB'yle tam üyelik müzakereleri yürüten, Rusya'yla "enerji" sorunu etrafında bir gelecek kurmaya çalışan; ülkesinde ABD üsleri bulunduracak kadar bağımlılık ilişkilerine sahip olan ve "ateş hattında" yer alan ülkelerle tarihsel, kültürel ve dinsel olarak ortak özellikler taşıyan bir ülkenin "çok yönlü" ve ustalık isteyen bir dış politika oluşturması gereklidir.

Emperyalizmin dümen suyundan giden bir dış politika çizgisi, felaket getirmese bile, ortaya çıkan ve çıkacak felaketlerin sorumluluğunu getirecektir.